Friday, October 3, 2008

1. Gün

Bozcaada-Assos-Çanakkale seferini yapmak üzere sabah 7’ye doğru evden çıktık. Kilometre sayacımızı sıfırladığımızda saatler 7’yi gösteriyordu. 34 EZ 0950 plakalı arabamız bir gün önceden yıkatılmış, Utku kardeşin teftişine hazırdı. Saat 07:15 sularında Utku-Çağla çiftini almak üzere Gayrettepe’ye vardık. Çağla’nın morali, elleriyle yaptığı börekler apartman girişinde yatan köpek tarafından reddedildiğinden bozulmuştu ve Gizli Hedef’i unuttuğunu son anda fark etti. Allahtan bu acı hata son anda giderildi ve yanımızda Gizli Hedef, Tabu, bir tepsi peynirli börek, Çağla’nın son anda dökmekten vazgeçip bize yedirmeye karar verdiği üzümlü kekler, bir kısım kuru kayısı, fındık, ceviz, kuru erik ve bademden oluşan çıkınımız ile acil durumlarda kullanılmak üzere bir adet tuvalet kağıdı ve iki adet Molped’den oluşan promosyon torbamız ile yola koyulduk.

Yola direksiyonda Mehmet, co-pilot Utku ile başladık. İlerleryen günlerde de bu ikili kah direksiyonda kah arka koltukta iddia kuponu dolduruken hiç ayrılmadılar. Bazen “Yılların Şoförü” bazen “Yılların Yorgunu” Mehmet, yolculuğumuzun yaklaşık ilk 250 km’sinde bardaktan boşanırcasına yağan yağmura rağmen cümlenin ilk bölümünü haklı çıkarırcasına yolları aştı. Tekirdağ’da tamamen içgüdülerimizle bulduğumuz otoparka ödediğimiz 2.5 YTL, İstanbullu ceplerimize fazla hafif gelmişti. Bayramdan önceki Cumartesi sabahı olmasından mütevellit zorla bulduğumuz açık pastanenin göbeğine atılan sandalyeler, taze simit ve çay ile Çorumlu Çağla Usta’nın ellerinden peynirli börekler ve keklerle, gittikçe güzelleşeceğinden bihaber, tatilimizin ilk kahvaltısını yaptık.

Yeniden yola koyulduğumuzda yağmur hafiflemişti ve Mehmet bize vaadettiği güneşli günlerin yakın olduğunu müjdeliyordu. Keşan’da bir benzinci molası ile sürüş ekibi değişti ve co-pilotum Çağla ile direksiyona geçtik. Utku ve Mehmet molada aldıkları İddia gazetesi ile ders çalışmaya başladılar. Yol Keşan’dan yaklaşık 15-20 km sonra tek şeride indi ancak bayram trafiğinden hala uzaktık ve salına salına gidiyorduk. Önümüze çıkan yavaş araçları da istişare ede ede arabadaki popülasyonun tamamı onay verdiğinde solluyorduk. Bazen tartışmalar sürdüğünden araba sağa ya da sola dönünceye kadar peşinden tıngır tıngır gidiyorduk. Yaptığımız bir sollamada geçtiğimiz araba gaza basınca karşıdan gelen tır selektör atsa da arabanın erkekleri durumun vahim olmadığını söylediklerinden biz de üzerinde çok durmadık.

Güzel manzaralı yollardan Gelibolu ve Eceabat’ı geçip Çanakkale’ye geçiş yapacağımız Kilitbahir’e geldik. 11.5 YTL’mizi verip ilaç gibi gelen birer bardak çay içip 10 dk’da Çanakkale’ye geçtiğimizde yaklaşık 320 km’lik yolumuzu tamamlamıştık.

Çanakkale’de iddia bayi bulamadan Bozcaada yoluna düştük. İzmir yoluna dönmemiz gerektiğini bilmediğimizden yolu biraz uzatarak Geyikli’ye ulaştık ve 15:00 feribotunu yakaladık. Az da olsa rüzgarlı bir havada çaylarımızı yudumlayarak Bozcaada’ya ulaştık. Feribottan inerken kalacağımız Mitos Oteli arayarak resepsiyondaki bayandan yol tarifi aldım ancak telefonu kaptır kapatmaz sağa mı sola mı döneceğimiz unuttuğumdan hemen bir daha aradım. Sabırla, limanda indiğimizde düz devam etmemizi, meydan gibi bir yere geldiğimizde sağa dönmemizi, yol bittiğinde sola dönmemizi, dar bir aradan geçip ikinci sağa dönmemizi yeniden söylediyse de cümle bittiği anda yine ilk olarak sağa mı sola mı döneceğimi unutunca utançla bir daha sordum. Bir an için şaka yaptığımı düşünse de “Sağa” şeklinde bu kez tek seferlik bir yanıt verdi. Daha sonra otelde tanışacağımız üzere oldukça delikanlı bir insana benzeyen bu bayana yolu bir kez daha sormadığım için çok mutlu oldum.



- Mitos Otel’in bahçesinde sevgi böcekleri..

Otelimiz ufak ama bir o kadar sevimliydi; birinci dakikada hepimizin beğenisini topladı.


Çantaları odalara atıp kısa bir Bozcaada turu attık. İlk dakikada otel gibi adanın da sıcak ve sevimli olduğunu, gürültüyü pek sevmediğini, güzel yemek ve nefis şarap dışında bir amacı olanların adada yeri olmadığını bize hissettirdi. İddia bayinin olmadığını üzülerek öğrendiğimiz çay bahçesinde yenen nefis çiğ börekler günümüzü daha bi anlamlandırdı.
Dar sokaklarda yürürken çok eskilerden tanıdık bir yüzle karşılaştım. Bir dakikalık karşılıklı bir duraksamadan sonra tanıdık yüzün ortaokuldaki tarih öğretmenim Tayfun Bey olduğunu anlayınca sullar seller gibi akan gözyaşlarımla çok sevdiğim hocamı kucakladım. Hıçkırıklar arasından kendisinin Ankara’da öğretmenlik yaptığını öğrenip İstanbul’da bankacılık yaptığımı söyleyebildim.


Mehmet, Utku ve Çağla’nın şaşkın bakışları arasında hocamla vedalaştık. Ekip sergilediğim bu duygusal performanstan etkilenip Ezgi’nin Günlüğü ile gönlümüzü fetheden Sandal’a kendini attı ve şaraplar açıldı. Bu arada Erol kardeş aranarak İddia kuponlarını yatırması sağlandı.


- Şarap kadehte durduğu gibi durmaaazz..

İki şişe ödüllü 2006 yapımı Çamlıbağ’dan sonra frekanslar şehir gürültüsünden temizlendiğinde kendimizi aldığımız istihbarata güvenerek Lodos’a demirledik. Meze ağırlıklı soframıza yine kırmızı şarap eşlik ederken Çağla ve benim yanaklarımız al al olmuş, başımız dönmeye başlamış ve gözlerimiz kısılmıştı. Erkek takımı bizi otel odasına takriben 22:00 sularında atıp otelin yemek salonunda ikişer tane bira yuvarlayıp geceyi sonlandır(mış)lar.

No comments: